Belki yüzbin dolarlar,milyon dolarlar kazanmayan,ancak milyonlarca yüreğin en sağlam dalına konan,bir kere dinlenip bir daha bırakılamayan,her bestesi yüreğimizi titretirken yurdum şairlerini şarkılarında yaşatan "kutsal" hazinemiz..Para konusunda büyük rakamlar telafuz edilmese de onlar bu konuda yine her zamanki sevgiyle yaklaşımlarını korumaktadırlar,Hüsnü Arkan'a kulak verelim;"eğer bizi dinliyorsa bizi seviyorlar demektir. paraları olsa niye gidip bizim kasetimizi ya da cd mizi almasınlar. demek ki paraları yok"..
Evet,o şahane bestelere eşlik eden dizeler çoğu kez bir şairimizin mirasıdır bize.."dargın mıyız" derken kaç kişi bilir ki bu şiiri Can Baba (Can Yücel) dargın olduğu babasına seslenmektedir aslında..
"bu sabah uyanırken tam
karşıma çıktın
bu sabah uyanırken tam
kara karaydı gözlerinin akları
kara karaydı gözlerin..
dargın mıyız, dargın mıyız, dargın mıyız yoksa, dargın mıyız?
bu sabah uyanırken tam
sana üryani eriği hoşafı yaptım
yanına domatesli pilav,yemedin
durdun öyle karşımda mahzun
bana çok uzaklardan baktın
her bahar erguvanlar içinde yaşardık
bu bahar erguvan görmedim desem yeri.."
Sevmeyi,aşık olmayı anlatırken öyle güzel özetlemişlerdi ki tüm hadiseyi..
"sevmesen ölürdün sevdin onu öldün
sevmesen ölürdün, ama sevdin gene öldün"..
Sanat için kendilerinden ödün vermeden ilerlerken halktan kopuk bir sanatın da sanat olmayacağının ispatı olmaları da bu kadar seveni,hatta bağımlısı olmasının asıl nedeni olsa gerek..Onca seven ki,bir dinleyen bir daha kopamayacak sevenidir..Naim Dilmener çok da yerinde bir tespit yapmıştır Ezginin Günlüğü için ; "ezginin günlüğü, müziğin ne olduğu ve nasıl yapılması konusunda tam bir örnek oluşturuyor. dinleyenin, "bu şarkıları iyi ki dinledim" diyeceği, "bu şarkıları dinlemeden önceki 'ben' değilim artık" diye düşüneceği şarkılar bunlar. çok fazla böyle grup yok biliyorsunuz. insanın içini ısıtan, bazen burkan - acıtan ama ne olursa olsun, bir yerlerde bir kapının nasıl olsa açılacağı duygusunu hep beraberinizde gezdirmenizi sağlayan bir grup.".
Kimi zaman şairlerden beslense de her biri kendi şiirlerini de yazan elemanlara sahiptir..Hemen grubun çoğu yerde belkemiği olarak nitelendirilen Nadir Göktürk'ün kaleminden dökülen sözcüklere bakalım ;
"cebim delik kalbim yenik,
keyfim yok kepenkler inik,
gülmeyi öğren dedi babam,
kolunda altın bilezik.
sevgilim bıraktı gitti,
aklım zaten tümden kaçık,
istanbul'un göbeğinde ağlıyorum halka açık..."
bir de Hüsnü Arkan'dan "Yastıklı Şarkı" var tabi..
"gün döküldü yastığa
gölge bitti, viran oldu düşler yine
bir kapı bir pencere bir gökyüzü
damdan düşmüş evin içine
vay vay sevdin onu
vay vay sevdin onu
sevmesen ölürdün, sevdin onu öldün
sevmesen ölürdün ama sevdin, gene öldün
ayışığı gel dedi
gel peşimden inat olsun ele güne
düştüm onun peşine
rüzgar oldum sürdüm düşlerimi göğe
vay vay sevdin onu
vay vay sevdin onu
sevmesen ölürdün, sevdin onu öldün
sevmesen ölürdün ama sevdin, gene öldün"
Can Baba'dan sonra Nazım tutkularından bahsetmemek de olmaz..Daha önce bahsettiğim Hiroshima ile ilgili şiirni muhteşem bir beste ile sunmuşlardı..
"balık tuttuk yiyen ölür.
elimize değen ölür.
bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.
balık tuttuk yiyen ölür,
birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
balık tuttuk yiyen ölür.
elimize değen ölür.
tuzla, güneşle yıkanan
bu vefalı, bu çalışkan
elimize değen ölür.
birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
elimize değen ölür...
badem gözlüm, beni unut.
bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.
üstümüzden geçti bulut.
badem gözlüm beni unut.
boynuma sarılma, gülüm,
benden sana geçer ölüm.
badem gözlüm beni unut.
bu gemi bir kara tabut.
badem gözlüm beni unut.
çürük yumurtadan çürük,
benden yapacağın çocuk.
bu gemi bir kara tabut.
bu deniz bir ölü deniz.
insanlar ey, nerdesiniz?
nerdesiniz?"..
Ve "seni düşünmek güzel şey"..
"seni düşünmek güzel şey
seni düşünmek ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
seni düşünmek güzel şey
seni düşünmek ümitli şey
fakat artık ümit yetmiyor bana
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum.."
Aşkı,sevmeyi,sevilmeyi el üstünde tutan,şairleri hatırlatan,dizelerini yaşatan,hissettiren bir grup..Çeyrek asrı geçtiğimiz yıllarda deviren,25.yıla atfen çıkardıkları "Çeyrek" albümünde yıllarca insanları bağımlı kılan şarkılarını Sezen Aksu,Bülent Ortaçgil,Bulutsuzluk Özlemi,Candan Erçetin,Levent Yüksel,Yaşar,Haluk Levent,Yavuz Bingöl,Gürol Ağırbaş,Feridun Düzağaç,Grup Gündoğarken,Sabahat Akkiraz,Fuat Saka gibi türlü değişik türden ve nesilden pek çok efsane ismin yorumladığı bu çınarı henüz tanımayan kimse kaldıysa tez zamanda tanımasını ve bizler gibi bağımlısı olmasını dilerim..Sunay Akın'ın Çeyrek albümünde seslendirdiği yazısıyla son noktamızı koyalım..
“Ezginin Günlüğü, komşunun çocuğundan ödünç istediğimiz Orta Atlas’ı anımsatır bana… Coğrafya ödevimize yardımcı olan o kitabın sayfalarındaki haritalarda, aradığımız, dağı, dereyi ya da denizi bulmamız için bize rehber olan komşu sevgisidir, dostluktur… Elimizde pusula olmasa da, avucumuzda henüz soğumamış olan insan sıcağıdır yol gösteren, dağları deviren, denizleri aşan…
Sanat eserleri şairi besler, büyütür… Bir resim, bir heykel ya da bir şarkı… Ezginin Günlüğü’nün dinlediğim her eseri yelkenlerime rüzgar oldu, gecenin karanlığında deniz feneri gibi yolumu aydınlattı… Şiirin kapı komşusu olan müziğin güler yüzlü komşusudur, Ezginin Günlüğü… Sokağımızı dolduran, genişleten şarkılar onun açık penceresinden taşmıştır… Beyaz perdeleri bir duvak gibi salınır rüzgarda… Eşiğinde de hep çamura, toza, toprağa bulaşmış, evi kirletmesin diye içeri alınmayan bir çocuk ayakkabısı vardır…
Ezginin Günlüğü’nün kapağı ne renktir, bilemem... Çünkü bu günlük hiç kapanmamıştır, sürekli açıktır sayfaları… Şunu söyleyebilirim yalnızca; Sayfalarından biri Asya, öteki Avrupa kıtasıdır… Tam ortasından da bir deniz akar, gider… Ezginin Günlüğü İstanbul, İstanbul Ezginin Günlüğüdür… Bu yüzden, sayfaları çevirirken bir bakarsınız ki, yosun kokmaktadır parmaklarınız…
Neler dökülmez ki Ezginin Günlüğü’nden hayatımıza; kurutulmuş boynu bükük bir papatya, vapur dumanı, sevdiğimiz bir şairin fotoğrafı, tırnağımızla düzelttiğimiz yıldızlı çikolata kağıdı, o gün doğacak bir kız çocuğuna önerilen adı sevdiğimiz için salkıdığımız bir saatli maarif takvimi yaprağı… Yani hisse senetlerine karşı, hissi senetler…
Dize gelmeyen şairlerin dizeleri dalga olur, alır götürür bizi güzel kıyılara… Ezginin Günlüğü’nü dinledikçe uçan halılara, define adasına, Alaattin’in sihirli lambasına, deniz kızlarına daha çok inanıyorum… daha bir seviyorum Pal Sokağı’nın çocukları’nı, Don Kişot’u Şarlo’yu… Teşekkür ederim Ezginin Günlüğü… Birbirinden güzel şarkıların için sana teşekkür ederim… Sen olmasaydın hayatımızda pek çok şey eksik kalacaktı!”..
KUTAY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder