29 Ekim 2009 Perşembe

Cumhuriyet Bayramı..

Temeli büyük Türk milletinin ve onun kahraman evlâtlarından mürekkep büyük ordumuzun vicdanında akıl ve şuurunda kurulmuş olan Cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem prensiplerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceği fikrinde bulunanlar, çok zayıf dimağlı bedbahtlardır. Bu gibi bedbahtların, Cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde lâyık oldukları muameleye maruz kalmaktan başka nasipleri olmaz. Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşıyacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir.



27 Ekim 2009 Salı

"Pablo Neruda, Biz Orada"..

" İl Postino" .. Nam- ı Türkçe " Postacı ". Pablo Neruda' nın, Şili' nin dünyaya armağanı, kiminin aşağılayıcı bir tonda söylediği kadarı ile " solcu şair " ..Esasında tüm dünyanın hayran olduğu şair. Sürgün hayatının anlatıldığı filmde mektuplarını iletmekle görevli postacı ve şefinin diyalogunda geçtiği gibi söyler isek :

-  Kadınların hayran olduğu biri?
+ Tüm insanlar hayran!
-  Aşk şiirlerinin şairi?
+ Tüm insanlığın şairi!!
-  Ama aralarında kadınlar da var!

Filmden biraz daha söz etmek gerekirse İtalyan kasabasında babası ve adanın çoğu erkeği gibi balıkçılık yapan Mario Ruoppolo işi bırakır ve gördüğü ilan üzerine postacılığa başlamaya karar verir, hem de adaya sürgün olarak gelecek olan Pablo Neruda' nın - Don Pablo' nun - postacısı olarak! Adayı,içinde barındırdığı insan için dar bir dünya olarak gören Mario, Don Pablo ile tanışarak hayatını değiştirmeye başlar. Önce aşk, sonra şiir, ve nihayetinde Neruda ile benzer politik düşünceler hayatına yön verecektir artık. Neruda' nın karısına yazdığı bir şiiri, aşık olduğu bayana verir, kendisine bunu neden yaptığını soran Neruda'ya verdiği cevap ise şiirsever herkesin hislerine tercüman olacak cinstendir : " Şiir yazana değil, ihtiyacı olana aittir " .

Pablo Neruda , ya da asıl ismiyle Neftali Ricardo Reyes Basualto, 1904 yılının bir Temmuz gününde dünyaya gelir. İsmini değiştirme hikayesi için kendi sözlerine kulak verelim :

- gerçek şu ki, bu hikayede gerçek diye bir şey yok. babamın gerçeği fark etmesinden en çok korktuğum günlerde -çünkü böyle birşey felaket olurdu- bir dergiyi karıştırdım ve orada jan neruda imzalı bir hikaye gördüm. tam o sıralarda bir şiirimle bir yarışmaya katılmak durumundaydım. o zaman neruda soyadını seçtim ve ad olarak da pablo adını aldım. bu adın bir kaç ay sonra geçip gideceğini sanıyordum...

Her zaman yokluktan, yoksulluktan, acıdan, diktatörlükten kanayan topraklar olan Güney Amerika' nın aynı kaderi paylaşan  ülkesi Şili' de doğup büyümek ve bu acılara sessiz kalmamaktan daha doğal bir şey yoktur sanırım. Neruda' da sessiz kalmamış ve -Sezen Aksu' dan duyduğumuz bir şarkıyı hatırlatırcasına-  olaya son "Nokta"yı koymuştur :

nokta

Acılardan daha büyük bir evren yoktur,
Bir tek evren var, o da kanayan bir evren.

Kendi deyimiyle ortak bir amaçtır şiir ; "biz şairler nefretten nefret ederiz ve savaşa karşı savaşırız ". Ama aynı zamanda aşk şairidir, ve aşkı en güzel anlatan şairlerden olmuştur ; aşk ne kadar kısa,unutuluş ne kadar uzun...Ve acılarla yaşayan bir insan olarak acıyı sevindirmek istemez bir ömür boyu, sevdiğini kaybetse bile :

aşkım, ben ölürsem sen ölmezsen,
aşkım, sen ölürsen ben ölmezsem,
sakın yüz vermeyelim acıya..
hiçbir şey yaşamımızdan daha değerli değil.
Acı dedik ya, bir şiir daha yazalım ustadan, ama acıya ya da aşka değil, bizlere yazılan bir şiir. Bize öğüt, kulağımıza küpe olsun yaşam boyu, daha önce de yer almıştı bu sayfalarda, vurgulayalım tamamını yazarak..

yaşayacak yer açın onlara
ve düşünmeyin onların adına;
hep aynı kitapları okutmayın!
keşfetsinler şafağı bırakın!
ve kendi öpüşlerini tadımlasınlar
barış içinde aşk ve özgürlük adına!

"Büyük abi"  imalatı bir darbe ile yıkılınca uğruna inandığı her şey, o da yıkılır, zaten kendisine söylenmeyen
kanser de güçsüz bırakmıştır epeydir bedenini, "Ve çekip gidecekse bu can tenden.. Neden böyle sadık bana iskeletim.."dizelerini hayata armağan etmiş ünlü şair, 23 Eylül 1972 tarihinde, bir Nobel Edebiyat Ödülü, özgürlükten alıkonulmuş bir ülke, kendisine ve şiirlerine aşık bir halk ve dizelerinin büyüsünü tatmış bir dünya bırakır geride gözlerini kapadığında..

Sonuna gelirken bu yazının, son sözü söylemek haddime değil, bilirim. Ağır ağır ölmek nedir, anlatsın bakalım Don Pablo bizlere..

Ağır Ölüm

Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.

Ağır ağır ölür tutkudan ve duygularından kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanmaların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.

Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.

Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.

Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.

Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.

Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.

22 Ekim 2009 Perşembe

"GOODBYE BAFANA"... MADİBA ...

Geçtiğimiz günlerde izlediğim " Goodbye Bafana / Özgürlüğün Rengi " isimli film, bu yüzyılın en büyük özgürlük mücadelecilerinden birinin yaşadığı sıkıntılı hayatı, idealleri uğruna 28 yıl tutuklu kalan bir ismin hayatından önemli bir dönemi hafızama kazıdı adeta. Asıl adı "Rolihlahla Mandela" olan "Nelson Mandela"  ya da halkının hitap şekliyle " Madiba" ..28 yıl boyunca, tek suçu (!)   20 milyonluk zenci vatandaşın 4 milyonluk beyaz nüfusun baskısı altında yaşamasına göz yummamak olan birinin hapiste kalması.. İdamla yargılanırken söylediği sözler şöyle Madiba'nın ;   " beyazın tahakkümüne karşı savaştım, siyahların tahakkümüne karşı savaştım, demokratik ve özgür toplum fikrini öğütledim, bunun için ve bunu başarmak için yaşadım; bunun için ölmeye de hazırım" . Ne siyahları üstün görmektedir, ne de beyazları aşağılamaktadır. Önemli olan barış içinde yaşamaktır Madiba için. İnsan olmanın onurunu kavramış bir toplumdur hayali. "Beyaz Adam"ın oyununa gelen beyaz yurttaşları kendini 28 yıl tutsak etse de, O zerre kadar kin beslememiş, ilk demokratik seçimlerde beyazların büyük kısmı da ona destek vererek onursuz hesaplara alet olmayacaklarını göstermişlerdir. Nelson Mandela, Güney Afrika Cumhuriyeti' nin ilk zenci devlet başkanıdır.

Şimdi bir de yargılanmasına ve 28 yıl tutuklu kalmasına neden olan idealleri paylaştığı "Ögürlük Bildirgesi" nin başlangıcına göz atın ve bir düşünün..

" Biz, Güney Afrika halkı, ülkemiz adına bütün dünyaya sesleniyoruz :

  Bilinmelidir ki ; Güney Afrika, siyah olsun, beyaz olsun, üzerinde yaşayan tüm insanlarındır; onların özgür iradesine dayanmayan hiç bir hükümet, yönetme yetkisinin kendisinde olduğunu iddia edemez."

 Nelson Mandela, yüzlerce ödüle layık görünürken, içlerinden bir tanesini öyle bir nedenle reddetmiştir ki, son zamanlarda sıkça tartışılan bir konuya bundan tam 17 sene önce dikkat çekmek istemiştir. Bu ödül, 1992 senesinde kendisinin layık görüldüğü " Atatürk Barış Ödülü " dür. Reddetme sebebi ise Türkiye Hükümetine karşı iddia edilen insan hakları ihlali süçlamaları!! Ayrıca özgürlük mücadelesinin başlarında kurduğu ANC (Afrika Ulusal Konseyi) tarafından yapılan açıklamada reddetme hadisesinin Atatürk ile hiç bir alakası olmadığı, Atatürk' e bir saygısızlığın söz konusu olmadığı da belirtilmiştir.  Kendisine verilen ödülden iki sene önce aynı ödülün sahibine gözünüz takıldığında ne demek istediğini daha iyi anlamanız mümkün.. Sene 1990, ödülün sahibi Kenan Evren! Şimdi ANC açıklamasının başına dönecek olursak, reddetme sebebine hak vermek mümkün olabilir ; Nelson Mandela, tüm hayatını demokrasi, insan hakları ve baskılar karşısında özgürlük için hizmet etmek için harcamıştır.

Kaderin garip tesadüfüdür ki, Nelson Mandela, bizim vermeyi beceremediğimiz ödülden 1 sene sonra, 1993 senesinde Nobel Barış Ödülüne layık görülmüştür!