28 Temmuz 2010 Çarşamba

Diarios de Motocicleta / Motorsiklet Günlükleri

"Bu, iki insanın hayatlarının bir parçasıdır. Ortak amaç için hayallerin paylaşıldığı bir dönemde yapılan bir yolculuktur."
             Ernesto Guevara de la Serna, 1952.

Bu sözlerle başlar "Diarios de motocicleta". 23 yaşında, mezuniyetine bir dönem kalmış cüzzam konsuna eğilmiş tıp öğrencisi Ernesto Guevara de la Serna ile 29 yaşındaki biyokimyacı, kendi deyimiyle "bilimsel serseri" Alberto Granada' nın Amerika kıtasının fakir bırakılmış kısmını keşfediş hikayesi.  Görmeyi bekledikleri midir bilinmez ama, bilmeden de olsa söyledikleri gibi toprağa, insana yakınlaştırır iki dostu, yolculuklarının her adımı. Haksızlık denen şeyin kıtalarını nasıl sardığını bu iki kafadara tanıtırken, bize de hep bildiğimizi sandığımız bir insanı tanıtır, kendi günlüklerinden yola çıkarak; Ernesto " Che" Guevara de la Serna. Maden şirketlerinin köleleştirdiği çifte hırkasını bırakırken, cebindeki en kıymetli parayı vermekten de çekinmeyen, gördüğümüz ilk "icraatını" maden şirketinin kamyonuna attığı taşla gerçekleştiren bir delikanlıyı, doğum gününü geçirmek için gecenin kör karanlığında karşı adadaki cüzzamlılara yüzen astımlı genci gözler önüne serer. Yolculuğun başında bir maceraya yelken açan bir insanın, insanlarına yapılanlar karşısında geçirdiği değişimi her sahnede daha net farkedersiniz, ekran karşısında dakikalar ilerledikçe. Düşünceler ve sorular bize de aktarılıyor neyse ki, Ernesto'nun günlüğüne yazdıkları sayesinde : " İnkaların büyük astronomi, tıp, matematik bilgisi vardı. İspanyol istilacıların ise barutu vardı. Acaba olaylar farklı gelişseydi, Amerika (kıtası) şimdi nasıl bir yer olurdu? ".
Başrol oyuncusu Gael Garcia Barnel, Paramparça Aşklar ve Köpekler' de akıllara kazındı, Che hakkında detaylı bilgi sahibi olmadığını söylemişse de, seyirciye aktarım konusunda o denli başarılı ki, "Ernesto" nun "Che" oluşuna giden süreci çok net bir biçimde anlıyorsunuz. Granada rolündeki Rodrigo de la Serna ise filmin keskin noktalarına rol çalmadan ve aşırıya kaçmadan iyi oyunlar sergilerken, akılda kalan ve çoğunlukla mizah barındıran sahnelerin baş unsuru olmaktan geri kalmıyor.  Yönetmen Walter Salles ise aktarmak istediğini başarıyla aktaran sahneleri ve filme serpiştirilen siyah beyaz kareleri ile, Amerika'nın fakir yüzünü gözler önüne seriyor.
2004 yapımı bu "ben, ben olmadan önceki ben" hikayesi ve seçtiği isim ile ne eksik, ne fazla filmi Sunay Akın'dan dizelerle bitirmek kadar güzel şey olamaz sanırım..


yine böyle güzel olur muydu dünya,
diplomasını çerçeveleyip
para kazanma derdine düşseydi doktor Che, 

yüreğini dağlara asmak yerine...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder