9 Temmuz 2011 Cumartesi

BEKİR GİBİ, YUSUF GİBİ SEVEBİLMEK OLSA GEREK “AŞK”..

Sevilmek için sevmiyor insan.. Mutluluksa hiç değil nedeni. Mutsuzluğun peşinden koşmak “aşk” dedikleri. Mutsuz olacağını bile bile koşmak birinin ardından. Bekir gibi takılmak sevmeyenin peşine belki de… Yusuf gibi umutsuzluğu kabullenmek..
1999 tarihli “Masumiyet” ve 2006 tarihli “Kader” birbirini tamamlayan iki eseri Zeki Demirkubuz’ un. Esasında hikaye Kader filmi ile başlasa da, geniş kitlelerin de Zeki Demirkubuz’u tanımasını sağlayan Masumiyet’tir ilk film. Hapisten yeni çıkan Yusuf’ la tanışırız önce. Evli olan ablasının aşığı olan en yakın arkadaşını vurmuş Yusuf’la. Vurmuş olduğuna bakmayın, bir daha silaha değmemiştir Yusuf. Öyle saf ve iyi yüreklidir ki, bu yüreği götürür onu ve bizi adım adım diğer karakterlere. Hapisten çıkmak istememekte oysa, ne bir işi var “dışarıda”, ne de gidecek yeri. Nihayetinde hapishane müdürünün de tavsiyesiyle çıkıp bir göz atmaya karar verir değişen dünyaya. Son bir kez de olsa ablasını görme isteği ile bilmediği sokaklarda adımlamaya başlar. Sonunda bir otele girer ve ateşler içerisindeki Çilem’le karşılaşır…
Uğur… Çilem’in annesi… Genç yaşta mahallenin bıçkını Zagor’a kaptırmış gönlünü… Öyle ki bir katilin peşinden şehir şehir gezecek, işkenceler görecek, hapishane nakillerinden yılmayacak bir aşk ile bağlıdır sevdiği erkeğe. Para kazanabileceği tek şeyi aç gözlülere sunarken yüreğindeki aşkı herkesten sakınmasını bilerek. Her iki filmde de cevabı verilemeyen tek soru da bu aslında ; bu denli büyük bir aşkın nedeni ne? Ya da, illa ki bir nedeni olmak zorunda mıdır aşkın? Ve daha önemlisi, aşkının peşinde bir kadın olarak bir ömür geçirmek bu denli zor mudur gerçekten, çamura bulanmadan ayakta kalmak imkansız mı? Tek arzusu sevgisini yaşamakken, müebbet bir yalnızlığa inat tutunurken sevdasına… Kendisine tutulanlara öfkesi, boğazına kadar batmasından bu hayat denen bataklığa.
Bekir… Uğur’a sırılsıklam aşık.. Aşktan da öte ona sorarsanız, “kafay takmış”, gönlüne düşmüş, tutulmuş bir kere Uğur’a. Kaç kere evine, karısına döndüyse, her defasında bozmuş tövbeleri, yollarda bulmuş kendini, Uğur’suz yapamamış. Evler, taksiler elinden uçup giderken, ömrü Uğur’un, -ya da bir açıdan- Zagor’un peşinden gitmekle geçerken kabullenmiş, başını eğip yürümüş umutsuz aşkının peşinden. Güzel kılan da bu olsa gerek Bekir’i, bir umut için sevmemesi Uğur’u. Mutlu olmak için yürümüyor aşkın peşinden. Mutsuz olacağını bile bile, mutsuzluğa rağmen sımsıkı tutunuyor sevdaya. Kavgalara rağmen, sevdiği kadının gözünün önünde bir başkasının ardından şehir şehir, beden beden dolaşmasına rağmen dönmez yolundan. Cemal Süreya dizelerinde anlatılanlar gibidir Bekir, tövbelerle döndüğü evinden her defasında kaçmış, “mutsuzluğunu yeterince hak etmek için” geri dönüp kilometreleri tüketmiştir. Şairin “Kim istemez mutlu olmayı, ama mutsuzluğa da var mısın? ” sorusuna yanıtı ise kesindir :
“O gece oturup düşündüm. oğlum Bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. İsyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi. O gün bugün usul usul yürüyorum işte.” .
Yusuf önce garip karşılasa da fazla sorgulamaz bu tuhaf döngüyü. Öyle ki o da alışır artık kavgalara, bağrışmalara. Ta ki Bekir’in içten içe tükenişi son bulup kendisine gelene dek Uğur’a riayet etme sırası. Sadece sevmiştir, ne kötülük olabilir ki bunda! Ama Uğur kendisine her tutulanla beraber biraz daha battığından yanaşmaz bunu kabullenmeye, kaldı ki ömrü boyunca tek kişiyi sevmiş, ömrünü tüketirken aşkını hep ayakta tutmuştur. Böylece öykü yönetmenin tarifine dönüşür : “Uslanmaz bir suçlu… Suçluya aşık olup fahişeye dönüşen kadın… Bir fahişeye dönüşen kadına aşık bir adamı, fahişe olduğunu bile bile aşık olan bir başka adam..”. 20 yıla yayılan bir hikaye, bir kadın, üç erkek ve bir çocuk, iki son derece gerçek film … Tesadüf müdür bilinmez ama, gerçek hayattaki gibidir filmler arasındaki sıra da ; “Masumiyet”ini tüketir seyirci, “Kader”in izinde yol alırken . Ve iki filmin ardından anlarız ki, Mecnun ya da Ferhat gibi olmak değildir aslolan.. Bekir gibi, Yusuf gibi sevebilmek olmalı adı “aşk” olan..
İyi seyirler dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder