26 Nisan 2011 Salı

Yaşlanan Hayat, Değişen Düzen.. Les İnvasions Barbares

1960 gençliği ve politik duruşuna dair pek çok hikaye dinlemişizdir şüphesiz, hayallerine, mücadelelerine, idealist fikirlerine dair. Günümüzde bu neslin çok uzağında bir nesil yetişiyor, ne yazık ki demeli mi, bilemiyorum. Her bakımdan, batının etkisine bu denli açık bir nesil beklenir miydi, tartışılır. Bu değişime bakışı yansıtan pek çok belgesel ve film mevcut. Fakat Fransa-Kanada ortak yapımı Les İnvasions Barbares filmi kadar keskin bir karşılaştırmaya giren, bu karşılaştırmayı bir dramla iç içe vererek işin içinden başarıyla sıyrılan bir filmi izleme şansı nadir olsa gerek.


Film Kanada’da bir hastane “koğuşu”nda açılıyor. Kanser hastası yaşlı Remy’i, eski karısı ile tartışırken buluyoruz. Oğlunun durumdan haberdar olduğunu ve Londra’dan geleceğini öğrenince suratını ekşitmesi bize pek ipucu vermese de esas memnuniyetsizlik kaynağını çok geçmeden söylüyor Remy : ” Ne vardı hayatı boyunca iki kitap okusaydı? ” .

İşte bu cümleyle bizi bekleyen karşılaştırmanın haberi veriliyor. 60’ların okuyan, düşünen, eşitlik sevdalısı nesli ile günümüzün “vakit nakittir” düsturu ile yaşayan nesli. Film ilerledikçe kazancı bol evlat babasının huzuru için  en iyi yaptığı şeyi, paranın gücüyle sistemde ufak açıklar yaratmayı becerirken ,narkotik polisinden esrar alabileceği adres bulmak dahil, Remy ise durumdan içten içe hoşnut kalsa da doğru bildiğini söylemekten geri kalmıyor. Dakikalar ilerledikçe eski dostları, metresleri de bu son haftalara ortak oldukça sohbetler çoğalıyor, verilen mesaj sayısı artıyor, siz ise ekranda birbiri ardına sıralanan tespitleri yargılıyorsunuz. Remy’ nin simgelediği “eşitlikçi-özgürlükçü” kesim, hastanedeki rahibe’ nin simgelediği dini kesim ve oğul Sebastien’ in üzerinden aktarılan kapitalist kesim fikir anlamında zıtlaştıkça, nesiller geçtikçe dünyaya egemen olan düzenin her yanı nasıl da kapladığına şahit oluyorsunuz. Nihai sistem haline gelen kapitalizmin, “az laf çok icraat” sloganına uygun şekilde, fikir üretmekten ziyade karşılaşılan zorlukları kestirme yoldan halledişi ile hayatı nasıl kolay avuçlarına aldığını anlıyorsunuz. Ve düşünce bazında kat be kat üstün olsa da hayata aktarılamayan fikirlerin bir adım öteye gidemediğini.

“Bugünün gerçekleriyle aramdaki bağı kaybettiğim hissine hep biraz daha fazla kapılıyorum. Sanırım yaşlanmanın en tanıdık belirtisi bu.”. Yönetmen Denys Arcand’ ın filme dair röportajında söylediği bu cümle filmin ana karakteri Remy’ nin tanımı olmuş sanki. Bir de oğul Sebastien var ki, o da düşüncelerle yaşlanmak yerine gerçeklere sarılıp büyümenin bire bir karşılığı konumunda. Aradaki farkı düşünmek, bir tercihte bulunmak ise size kalmış.

Her bünyenin ilgisini çekecek bir film olmadığı aşikar, fakat “bakmak yerine görerek izleyenlerin” çok şey kazanacağı da açık.

Baba Remy’ nin rahibe-hemşire ile insanlık tarihine dair bir tartışmasında aktardığı tespit ile bitirelim yazıyı. İyi seyirler dilerim.

20. yüzyıl çok kanlı değildi. Savaşların 100 milyon kişinin ölümüne sebep olduğu bir gerçek. Ruslar için 10 milyon daha ekleyin. Çin kamplarında,asla öğrenemeyeceğiz ama, 20 milyon diyelim. yani 130, 135 milyon ölü. Çok etkileyici değil.
16. yüzyılda, İspanyol ve portekizlilerin yönetiminde, gaz odası ya da bombalar kullanmadan Latin Amerika’da 150 milyon kızılderili katledildi, baltalarla! Bu sıkı bir çalışmadır,rahibe. Kilise tarafından desteklense bile, bu büyük bir başarıdır. Daha sonra Hollandalılar,Fransızlar,Almanlar onları takip ettiler ve bir 50 milyon da onlar öldürdüler. Toplamda 200 milyon ölü! Tarihin en büyük katliamı burada (Amerika’da) yaşanmıştır. ve en ufak bir facia müzesinde bile değildir. İnsanlığın tarihi, korkular tarihidir. 

Filmin Adı: Les İnvasions Barbares / Babanın Ölümü
Yapım Yılı: 2003
Yönetmen: Denys Arcand
Oyuncular: Remy Girard, Stephane Rousseau, Marie-Josee Craze, Marina Hands.
imdb Puanı: 7,8/ 10 (15.136 oylama sonucu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder